İNSANLARI ALLAH ADI İLE ALDATMAK...
İslamiyet'te dört halifenin son döneminde Muaviye'nin görev alması daha sonra da oğlu Yezid' in halife olması ile Halifelik Emevilerin eline geçmiş,
daha sonra gelenek olarak halifelik makamı babadan oğula geçmeye başlamıştır...
Ta o zamandan beri Allaha ait olan din Allahtan alınmış,
devletlerin dolayısı ile iktidarların,
muktedirlerin eline ve emrine geçmiştir...
O günden bugune 1.400 yıldır aynı şekilde devam ediyor...
Ilk,
Orta,
lise,
fakulte ve askerlik üst üste eklenirse 14- 16 yıllık insan mühendisliği ve tornadan çıkma formatlı algılaması olan (bunun içinde en önemlisi din ve milliyetçilik) bir toplum oluşmuştur...
Milyar dolarlık bütçesi olan Diyanet işleri başkanlığı,
90.000 camide,
90.000 görevli ile Allahın dinini değil devletin, iktidardakilerin istediği dini bu toplumun algısına İslam dini olarak yerleştirmiştir...
Soğuk kış günlerinde 90.000 camiden hiç bir tanesinin kapısını sokakta kalan kimsesizlere açmayı akıllarına getirmezler...
Alt katlarında onbinlerce kiracıları olan 90.000 camiden bir tane dükkanı yemek hazırlıyan aşhane yapıp aç yoksullara yemek dağıtmayı akıl etmezler...
1.400 yıldır devlet ve iktidar sahiplerinin menfaatini savunan aynı zamanda geleneklerin de içine karışması ile yozlaşan bir dine sahib olan bugünkü toplum oluştu mael esef...
Okumayı bilmedikleri bir dille yazılan Kuran’ı da okumazlar...
Okumayı biraz sökenlerin okuduğu mızraklı ilmihal kitapları vardı...
Halka namaz,
oruç,
hac ve dinin farzlarını anlatır,
Allah’a ve Peygamber’e inançlarını vurgulatırdı...
Toplum dindardı ama kendi dinini,
tarihini,
bilmezdi...
Padişahçı idi,
ama Padişah’ın anasının Türkçe bilmediğini bilmezlerdi...
Ahlaki olanın ne olduğunu bile sorgulayamayan bir topluluk olarak,
yalanı,
hırsızlığı,
hileyi getirib hayatımızın ortasına koymuşuz...
Dinler ile ilgili belki de en büyük yanlış;
her dinin kendini,
diğerlerine görece daha rafine ilan etmesidir...
Oysa tek yaratan inancını savunan dinlerin birbirlerini bütünlemeleri dışında verdikleri mesajlar varsa,
zaten kendisiyle çelişir...
Tek yaratan,
tek amaç,
tek niyet,
tek sistem olduğu sürece varılmak istenen hedef benzerlik göstermelidir zaten bu böyledir...
Kanaatimce din;
“nitelikli,
iyi,
dürüst,
çalışkan,
şükreden” gibi özellikleri olan insan yetiştirmek üzere,
geldiği dönemin toplum şartlarını düzenlemeye çalışan metinler ve ritüeller bütünüdür...
Pek çok din,
Anadolu,
Mezobotamya topraklarında insanı kamil dediğimiz,
yetişmiş insan,
makbul insan modelini,
dünya barışına hizmet edecek şekilde hakim kılmak üzere şekillenmiştir...
Her din,
İslam dininin zemini ile birebir aynı olmayabilir...
Ancak karşılaştırmalı dinler analizi yaptığımızda göreceğiz ki;
yaratan ve yaratılan sistemini anlamaya çalışan ve bunu dinleştirebilmiş tüm felsefeler,
çoğunlukla ortak temellere ulaşmaktadır...
Bu durum,
son din olan İslam’ın ana temeli ile de benzerlikler taşımaktadır...
Nedir bu temeller?
Adalet,
kul hakkı,
emeğin karşılığını vermek,
barış,
dürüstlük,
bilgiyi yaymak,
irade gösterebilmek…
Hepimiz inananız,
hepimiz İslam’ız…
İslam kelimesini kullanırken,
salt Hz. Muhammed ile başlayan bir öğretiyi değil,
Hz. İbrahim ve hatta Hz. Adem ile başlayan, bir nevi Allah’a tam teslimiyet süreci,
insanı kamil yetiştirme sistematiği olarak kullanacağım...
Hz. Muhammed,
İslam dininin son peygamberidir ancak ilk peygamberi değildir...
Kuran’da pek çok yerde görebileceğiniz gibi bütün iman edenlerin genel adı Müslümanlardır...
Allah,
Kuran’da iman edenlerin,
iyi işler yapanlarının tümüne genel olarak “İslam” der...
Yani Allah’a kulluk yoluna gidenlere…
İslam dini,
değiştirilmemiş kutsal kitabıyla elimizde o kadar büyük bir nimet ki...
Kuran’ı eline alıp birkaç çevirisini karşılaştırarak,
üst üste defalarca okumadan dindar olduğunu sanan bir toplumun,
Kuran’dan pasta yapıp yemesi çok doğaldır...
Bu kişilerin benzerleri,
üzerinde Allah yazan pide yer,
IKEA’dan aldığı malzemelerle Kabe maketi yaparlar...
Bu seviyeye geldikten sonra da onları bir daha sağlıklı bir imana döndürmek çok zordur...
Yıllardır tutulan oruçlar,
kılınan namazlar,
edilen dualar gerçekten dua olsa idi,
İslam dünyası bu halde olur muydu?
Bunca yıl dua adı altında sadece gırtlak şovu yapıldı...
O bağırıp çağırmalar gerçekten dua olsaydı,
bu ülkede ahlaksızlık,
hırsızlık,
kaçakçılık,
ensest,
çocuk evliliği,
cinayetler bu halde olur muydu?
Maalesef bugün,
İslam dünyasını,
aynı semte 19 cami yapan ama bir defa Kuran’ı anlamak için alıp eline okumamış,
uydurma dindarlar temsil ediyor...
Adalet Kuran’da önemli bir vurguyken,
onlarca adaletsizlikte neden %90’ı Müslüman olan halkımız sokaklara dökülmez?
Kadın tecavüzlerinde neden Müslüman ümmet adliyeyi basmaz...
Ama kimin umurunda ki?
Günümüz Müslümanlarının kusursuz Kuran’ı sınırlandırdığı nokta oruç,
kurban,
abdest.
Kandillerde iki gırtlak şovu,
kimse de bir şey anlamaz “ne güzel okudu hoca” der,
kandil biter,
herkes konserden çıkmış havasında kendi hayatına devam ediyor...
Ne kadar ilginçtir,
sokakta yaşayan bir din var,
kimse bunun kutsal kitaptaki referansını bilmiyor...
Fakat neyi yadırgıyoruz ki?
Yadırgadıklarımızın doğrusunun referansı ne?
Kuran mı?
Bize ibadet yükümlülüğü,
Allah adına yeryüzünde güzel işler yapma refleksi olarak işlenmedi ne yazık...
Bize ibadet,
doğmadan yüklenilmiş bir borç gibi işlendi...
Borcunu öde,
cennete gir şeklinde yaşanılıyor ibadetler...
Kuran’da sayıca çok fazla yerde “Aklınızı kullanmaz mısınız” demesinin nedenini çok iyi anlıyorum...
Peki bu,
bizim toplumumuzda böyle midir?
Oruç tutarken sahura kadar oturup,
oruçlu olunması gereken saatleri uyuyarak geçirenler?
Kurbanı bir yardım unsurundan çıkarıp bir cinayet gibi işleyen ve hayvanın en lezzetli yerini kendine ayıranlar?
Salat kelimesiyle karşılanan namaz,
en güzel anlamıyla,
Allah’ı anma,
hissetme,
zikretme,
onun huzurunda hazır bulunmak iken namaz vaktini kaçırmamak için otoyolda kaza yapanlar?
İslam dini kelime manasıyla selamın dinidir...
Şimdi sokağa çıkıyoruz,
odun suratlı insanlar!
Yine İslam Allah’a tam teslimiyet dinidir...
Ama bu teslimiyeti en güzel anlatması gereken bir Diyanet İşleri Başkanı milyonluk Mercedes arabaya biniyor!
Bırakın Allah’a teslim olmayı,
iş yerini kapayıp cuma namazına gidenler kazançlarından daha fazla olmamak için farz bölümünü kılıp kaçarlar camiden...
Eğer oruç ritüelini gerçekleştiren bir inanan,
Ramazan ayının girişi ve çıkışında aynı ahlaka sahib insansa,
bu kişi aç kalmaktan başka ne yapmıştır?
Mal biriktirme üzerinde,
paylaşım üzerinde,
adalet üzerinde,
insanların fırsat eşitliğinde ve özgür yaşayabilmeleri üzerinde toplumda ne gibi bir değişiklik olmuştur?
Hiç bir değişiklik olmadıysa,
ibadetler yerini bulmuş mudur...
Oysa mesajlar sabittir,
evrenseldir,
zamansızdır...
Dinler Allah’a varma yolunda araçlarımızdır...
Dinin kendisi bir amaç değildir,
bir nihayet de değildir...
Dini metinler ve ritüeller ancak bizi Allah’a yakınlaşmaya ve onun halifesi olma unvanına yakışır bir insan olmaya sevk ediyorsa işe yarar demektir diye düşünüyorum...
Bu yazı 4754 defa okunmuştur.